Türkiye’de yaşamak “yok artık bu kadarı da fazla abartılmış” diyebileceğiniz bir aksiyon filmi içerisinde olmak gibi. Deprem, terör saldırıları, her gün trafikte verilen can kayıpları, trajikomik haberler… Türkiye sürprizlerle dolu! Ve işin en enteresan tarafı da bizler başka türlü yaşamanın mümkün olabileceğini bilmiyoruz. Bu sistemin içerisinde dünyaya gelip, bu sistemin içerisinde yaşamımızı birçok zaman şans eseri tamamlıyoruz. Dünyanın başka bir yerinde yaşansa insanların günlerce konuşup, travmalarını onarmak için aylar hatta yıllarca uğraşabilecekleri konular, bizim için çok tanıdık. Hızla unuttuğumuz ama derinden bir yerden aşina olduğumuz, kanıksadığımız, hiç mi hiç yabancılamadığımız travmatik yaşantılarla doluyuz.
Eğer yaşadıklarımızın herbiri başka başka ülkelerde, bambaşka zamanlarda görülürse toplumda neler olur?
Yaşanan yoğun stresli olayların ardından kısa vadede ilk ortaya çıkan belirtiler kaygı ile ilişkilidir. Özellikle stresli olayın hemen ardından gelen ilk dört hafta içerisinde başlayan ve 2 günden 28 güne kadar uzanan sürede verilen kaygı tepkileri, “Akut Stres Bozukluğu” tanısını alır.
Ancak herkesin yaşadığı strese tepki verme, onunla başetme biçimi ve süresi farklılıklar gösterir. Stresli olaylar anında hemen harekete geçip, bu durumun üstesinden gelmek için kaygısını verimli bir çabaya döndüren kişilerle karşılaşmışsınızdır. Nasıl başettiğine şaşırırsınız. Hiçbir hasara uğramadığını düşünürsünüz. Fakat olayın tüm etkileri sona erip, hayat yeniden eski düzenine döndüğünden, belki yaşananların üzerinden aylar geçtiğinde, aynı kişide kaygı tepkilerinin açığa çıkmaya başlaması da az karşılaştığımız bir durum değildir.
Kaygı tepkileri derken neyi kastediyorum?
Biz bunları 3 başlık altında topluyoruz:
1. Kişinin maruz kaldığı stres dolu olayı, gün içerisinde tekrar tekrar hatırlıyor olması: gözünün önüne gelen resimler, duyduğu sesler ya da rüyalarla tekrarlanan sahneler. Bir an kendinizi bulunduğunuz ortamdan kopup gitmiş, sanki aynı travmatik anın içerisindeymiş gibi bulabilirsiniz. Kalp atışınız hızlanabilir, nefesiniz kesilebilir, terleyebilirsiniz.
2. Başınıza gelen olayın yaşandığı yerlere gitmemek, onu hatırlatacak kişilerle görüşmemek, çağrışım yaratacak hiçbir uyaranla birarada olmak istemeyebilirsiniz.
3. Gün içerisindeki otomatik tepkileriniz farklılaşmaya başlar. Yani kapı çaldığında aşırı irkilebilir, canınızı sıkacak bir olay karşısında öfkenizi kontrol edemeyebilirsiniz. Durup dururken ağlamaya başlayabilirsiniz. Geceleri sık sık uykularınız bölünebilir.
Tüm bu tepkiler yaşanan travmatik olayın üstünden 1 ay ya da dafaz fazla süre geçtikten sonra çıkıyor ve 4 haftadan daha uzun sürüyorsa da biz buna “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” diyoruz.
Birebirde başımıza çok travmatik bir yaşantı gelmemiş olabilir. Ancak etrafımızdaki insanların acılarına ortak olmak, aynı hikayeleri tekrar tekrar duymak, izlemek, görmek de bu tepkilerin oluşmasına neden olabiliyor. Ve o zaman da biz ona “İkincil Travma” adını veriyoruz.
Peki Türkiye’de yaşananlardan sonra neler oluyor?
Korkunç haberlerin, afetlerin, saldırıların ardından yaşadığımız strese alışkınız. Doğal stres tepkilerini hiç şüpheniz veriyoruz. 17 Ağustos’tan ya da 12 Kasım’dan sonraki haberlerimizle, bugün Van depreminin ardından yazıp, çizip, söylediklerimiz kopyala-yapıştır haberler gibi. 29 Ekim 2007 ile 29 Ekim 2011 arasındaki 7 farkı söylemek çok zor. Ama daha hızlı organize olup, daha hızlı harekete geçebiliyoruz. Çünkü alışkınız.
Ve sonra, her defasında çok daha hızlı unutuyoruz. Bizi en çok koruyan, değişmeyen düzenin içerisinde yaşamımızı kolaylaştıran bu hızlı unutma yeteneğimiz. Yoksa bu kadar travmayla, üstüste yaşanan bunca acıyla, toplumca STRES BOZUKLUĞU olmamız gerekirdi.
Uzm. Psk. Derya Gülterler
Klinik Psikolog