KİŞİLİK TESTLERİ NEYİ ÖLÇER?

İş dünyası kişilik testlerini çok seviyor. İş görüşmelerinin öncesinden başlayan test uygulamaları, iş hayatı içerisindeki birçok basamakta da kullanılıyor. Kişinin pozisyona uygun olup olmadığı, strese dayanıklılığı, çalışma koşullarına ve iş arkadaşlarına uyumu…

Testlerin kullanımı, testlere göre verilen kararlar ve testlere yüklenen anlam arttıkça test uygulanan kişinin kaygısı da artmaya başlamaktadır. Teste tabi tutulan kişi hem testin kendisine hem de uygulayıcıya karşı bir direnç gösterir ve doğal yanıtlardan uzaklaşır.

Aslına bakılırsa kişilik testleri kişinin bireysel olarak kim ya da ne olduğunu değil, dışa dönüklük, deneyime açıklık, sosyal yeterlik gibi birçok alanda diğer kişilere kıyasla nerede olduğunu ölçer. Yani diyelim ki test 100 kişiye uygulanıyor, siz bu 100 kişinin arasında dışa dönüklük açısından ortalamanın üzerinde ya da aşağısında kalıyorsunuz diyor; ama bu durum aslında tam olarak da ne kadar dışa dönük olduğunuzu, bunun iyi ya da kötü bir şey olup olmadığını söylemez. Bunun yanı sıra çok daha detaylı veriler elde edilen kişilik envanterleri de mevcutdur. Ancak bunlar her bir uygulamanın tek tek ve kişiye özel değerlendirmesini gerektiren, oldukça uzun ve profesyonel değerlendirmecilerin ele almasını gerektiren ölçüm araçlarıdır.

Kişilik testi uygulanan kişilerin temel endişelerinden bir tanesi, test sonucuna bakılarak gülünç ya da anormal görünüp görünmeyeceği, buna bağlı olarak da dezavantajlı bir konuma geçip geçemeyeceğidir. İş verenlerin uyguladıkları testler, kişilerin normal aralıklar içerisinde ne düzeyde olduklarını ölçümler. Örneğin dikkatinizin normal sınırlar içerisinde kısa ya da uzun olduğuna ilişkin bir bilgi sahibi olabilirler; ancak sizin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısını karşılayabileceğinizi söyleyemezler. Bunu aslında hiçbir testin tek başına söylemesi mümkün değildir.
Bu ancak ruh sağlığı uzmanlarının ölçekler ve klinik gözlemlerini birlikte ele almaları sonucunda verilebilecek bir karardır.

Testin sonucundan duyulan endişe, kişilerin bazen testi yanıltmaya çalışmalarına da neden olabilmektedir. Rakamlar her yedi kişiden birinin, testte kendini daha iyi ya da daha kötü göstermek yönünde yanıltmaya çalıştıklarını göstermektedir. Testlerin de bunu göz önünde bulundurarak değerlendirme yaptığını bilmek de fayda vardır. Ancak testi başarılı bir şekilde yanıltabilen kişilerin sosyal ipuçlarını değerlendirme ve ona göre hareket etme konusunda başarılı oldukları ve bunun da iş verenler tarafından aslında arzulanan bir özellik olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Öte yandan testi yanıltmada sandığı kadar başarılı olamayan kişileri ise testin kendisi ortaya koyduğu için, ne yazık ki onlar işin başında kendilerini elemiş oluyorlar.

Öte yandan hiçbir testin % 100 geçerlik ve güvenirliğe sahip olduğunu söyleyemeyiz. Testin kısa ya da uzun olması, aynı anda çok fazla özelliği ölçmeye çalışması, uygulanma biçimi gibi birçok faktör testten alınacak sonuçların geçerlilik ve güvenirliğini etkiler. Bu nedenle de testler daha çok kalabalık bir gruba ilişkin genel dağılımı ve kişinin bu dağılım içerisindeki yerini görmek amacıyla daha fazla veri elde edilebilecek birebir görüşmelerden önce bir ön değerlendirme olarak ele alınmaktadır.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak şunu hatırlatmak iyi olur: Eğer bir iş görüşmesine gitmek üzereyseniz ve test uygulaması kaçınılmazsa, kendiniz olmaya çalışmak yapabileceğiniz en iyi şeydir. Gizli gerçekleri, başkalarında olmadığını düşündüğünüz tarafları ortaya koyabilecek testler henüz yaratılmadı. Eğer var olan ölçümlerle bu işe alınmıyorsanız, belki de böylesi sizi her gün ayağınızın geri geri gideceği, yeteneklerinizle örtüşmeyip size sıkıntı verebilecek bir iş hayatından koruyor demektir.

Uzm. Klinik Psikolog Derya Gülterler

rssyoutubeinstagram
Facebooktwitterlinkedinmail