Zaman ölçüsünü hepimiz biliyoruz.
Yıl,ay,gün,saat vb zamanların ne kadar süreyi temsil ettiği sorusuna belli bir
yaşdan sonra sağlıklı zihni olan herkes kolayca yanıt verebilir. Buna rağmen
aynı zamanın ne kadar sürdüğüne ilişkin algı kişilere göre değişebilmekdedir.
Bir yılı tamamladık ve yenisine başladık. Tamamladığımız yılın kaç ay, kaç gün,
kaç saat olduğunu hepimiz aynı hesaplasak da, aynı yılı bazılarımız geçmek
bilmedi, bazılarımız içinse hızlı bitti. Çünkü biz zamanı “Elde ettiklerimizle” ölçeriz. Beğendiğimiz,
hoşlandığımız bir kişi ile konuşurken, yararlandığımız ya da sevdiğimiz bir
işle ilgilenirken zaman çabuk geçer. Oysa sıkıcı bildiğimiz bir işde çalışırken
gün bitmek bilmez. Aynı şekilde isteksiz gittiğimiz toplantının bitmesi için
devamlı saatimize bakarız ve zamanın akmadığını düşünürüz.Zamanın akışını
algılamamız sadece yapılan işe bağlı değildir. Bize ilişkin özellikler de akışı
hızlı ya da yavaş olarak algılamamıza neden olur. Bazı insanlar sonunda elde
edecekleri yararı düşünerek geçen zamanı
daha kolay tahmin ederken, dürtüsel
olanlar için bu zordur. Onlar geçen süreleri hep olduğundan uzun algılar. Bu
nedenle diğerleri tarafından “sabırsız” olarak nitelendirilirler. Kişilerin
zaman algısı kararlarını ve seçimlerini etkiler. İnsanlar elde edecekleri
yararlı sonuçlara kısa sürede ulaşmak isterler. Yine de bazı insanlar bu
isteklerini elde edeceklerini düşünerek erteleyebilirler. Ama bu durum dürtüsel
olan kişileri daha kolay ve kısa sürede elde edilecek olan sonuçları seçmeye
yöneltir.
ZAMANIN KARAR VERMEYE ETKİSİ
Yaşam süresince uzun sürede elde
edeceklerimizle, kısa sürede elde edeceklerimiz arasında seçim yaparız. Kısa
sürede elde edeceğimiz küçük bir ödül mü yoksa uzun sürede elde edeceğimiz daha
büyük bir ödül mü? Sorularının yanıtlarını veriririz. Bu zamana göre karar
vermek iş yaşamı için önemlidir. Düşünün ki size çok kısa bir sürede bir miktar
para kazanma seçeneği ile daha uzun bir süre bekleyerek çok daha fazla para
kazanma seçeneği veriliyor? Hangisini seçersiniz? Uzmanlar etkin bir
işlevsellik için bireyin hemen mutlu olacağını düşündüğü uyaranları ertelemesi
ve gelecekde iyi sonuçlar elde edebilmek için amaca yönelik davranışlarda ısrar
etmesi gerektiğini söylüyorlar (Zimbardo ve Byod 1999). Seçimlerimizde risksiz olan, kesin
olan sonuçlar seçimi etkileyen birinci etkendir. Ancak sonuca ulaşamak için
geçecek süre kararlarımız etkileyen ikinci önemli etkendir. Gelecekde alınacak
sonuçları değersizleştirme eğilimi vardır. Bu eğilim dürtüsel, sabırsız kişilerde
fazladır. Hemen doyum sağlamaya çalışma yerine bekleyebilmek irade gücü olarak
tanımlanmaktadır.
Zamanın kararlara etkisi, zamanı
nasıl algıladığımız beyinde yaşanan nöronal ileti süreçleriyle ilintilidir. Zaman
algısı beynimizin frontal bölgesi ile ilişkilidir. Zamanı uzun algılarak kısa
süreli sonuçları seçenlerle, diğerlerinin karar anında faklı beyin alanları
çalışmaktadır. Uykusuzluk ve alkol zamanı daha uzun algılamamıza ve ani
kararlar vermemize neden olmaktadır. Benzer şekilde duygularımız zaman algımızı
ve kararlarımızı etkiler. Depresyon ve kaygı zamanı algılamamızı yavaşlatır.
Zaman akmak bilmez. Mutsuz, sıkıntılı, üzgün olduğunuz gün bir türlü sona
ermez. Kaygılı kişiye sınava ya da
sunuma girmek için beklediği beş dakika bir ömür gibi gelir. Yavaş akan zaman
stres kaynağıdır. Stres bizi çabuk karar vermeye ve hemen ulaşılacak sonucu
seçmeye, bir anlamda hatalı karar vermeye yöneltir. Özellikle tüm dikkatimizi
zamanın geçmesine verdiğimizde süreyi daha uzun algılamaya başlarız. Sürekli
kontrol ettiğimiz saat ilerlemez, günler bitmez.
Zaman bizim algıladığımız hızla
akıyor. Biz kararlarımızı verirken, seçimlerimizi yaparken algıladığımız zaman
akışını temel alıyoruz. Bu bilgiler
ışığında bir çok şeyi yeniden düşünebilir, kararlarımız değerlendirebiliriz.
Daha uzun bir süre beklemek istemediğimiz için mi bu işi yerini seçtik? Çalışma
saatlerimiz çok uzun mu geliyor? Onunla konuşurken zaman akmıyor mu?
Bitirdiğimiz yıl gerçekten 365 gün müydü?
Prof.Dr. Bengi Semerci