Dedikodunun ve söylentinin tarihi insanlığın konuşmaya başlamasıyla yaşıt, hatta daha eski olduğu söylenebilir. Çünkü dedikodu yapmak için el hareketlerimizi, gözlerimizi, yüz mimiklerimizi ve bedenimizin birçok bölümünü kullandığımız yadsınamaz. Aslında dedikodu bir iletişim biçimidir. İletişim organlarının bu denli çok olmadığı zamanlarda, insanların birbirlerinden haber alma yöntemi olarak kullanılırmış. Toplum içinde, beraber yaşadığın diğer insanların kim olduklarını, nereden geldiklerini, ne yaptıklarını öğrenebilmek için masum bir yöntem olabilir. Sonra bunları öğrenmek için hızla gelişen teknolojinin sağladığı yöntemler çıktı. Ama insan psikolojisi bu denli hızlı değişim gösteremediği için, dedikodu ve söylentiler devam etti, ediyorlar.
Düşünsenize hepimiz farklı farklı sosyal konumlarda, maddi güçlerde, ayrı yerlerdeyiz. Yıldızlar, ünlüler, zenginler hakkında ne kadar çok şey bilirsek, onlara o denli yakın olabiliriz. Onlar hakkında çıkan olumsuzlukları konuşarak, dedikodusunu yaparak kendi yerimizi içimizde değerli kılabiliriz.
Olanları anlattığınızda, paylaştığınızda ilişki kurmanın, bilgilerinizi tamamlamanın rahatlığını yaşarsınız. Yaptığınız olumsuzluk değil bir iletişimdir. Bir arkadaşınızla oturmuşsunuz, birer kahve istemişsiniz ve ortak tanıdıklarınıza ilişkin bilgileri paylaşıyorsunuz. Sıcak bir ortam değil mi? Hem bilgileniyorsunuz, hem eğleniyorsunuz, kimseye de bir zararınız yok. Tam o sırada öğreniyorsunuz ki biri sizin hakkınızda olumsuz bazı şeyler söylemiş ve bu bilgiler gittikçe yayılıyor. Şimdi neler hissediyorsunuz? Evet dedikodu ve söylentinin diğer yüzüyle karşılaştınız, karanlık yanıyla…
Dedikodunun karanlık yanı
Dedikodu ve söylenti gençlik döneminden başlayarak bazı insanların şiddet uygulama biçimidir. Düşmanlığını, kıskançlığını, korkusunu dedikoduya döker ve şiddet olarak kullanır. Pasif – agresif bir davranış olarak değerlendirilebilir.
İş yerinde en çok çalışanların veya yöneticilerin özel yaşamlarına, kazançlarına ve birbirleri ile ilişkilerine yönelik dedikodular yapılır. Kimin kiminle ilişkisi var, kim kaç lira kazanıyor, kim aşırı içiyor, kumar oynuyor gibi. Bu dedikodular bazen bir yıldırma hareketinin parçasıdır. Çoğu kez ise rekabetin, kazanma hırsının, sizden daha iyi olandan kurtulmanın bir yolu olarak kullanılır. Bazı kişiler içlerindeki şiddeti hedefsiz olarak dedikodu ile ortaya koyar. İş yerindeki herkes için dedikodu yaparak, bunu adeta iş edinirler. Kim daha çok dedikodu yapar? Herkes yapabilir. Eş kıdemliler birbirlerinin, çalışanlar diğer çalışanlarının ve yöneticilerinin dedikodularını yaparlar. Eğer yönetici dedikoduyu şirket içi bilgi toplama aracı olarak kullanıyorsa ki bazen işe yarayabilir, o zaman sorun artar. Yöneticiler daha çok kendi şirketlerinin genel durumları hakkında dedikodu yapar. Aslında kendileri açısından en sıkıntılı sonuçları bu dedikodular yaratır. Orta düzey yöneticiler ve çalışanlar birbirleri ve yöneticileri hakkında dedikodu eder.
Dedikodu iş yerinde huzursuzluk yaratır. Çatışmaları, stresi arttırır. Bu nedenle baş edilmesi gereken bir sorundur. Şimdi artan sosyal medya, internet, mailler, bloglar nedeni ile kontrolü daha da zorlaşmıştır. Ama görev yöneticilerindir. Ancak yönetici dedikodudan besleniyor ve dinliyorsa ona dedikodu taşıyan çok olacaktır. Bir de yönetici dedikodulara karşılık olarak çalışanları hakkında başka çalışanlarına bir şeyler söylüyorsa dedikoduyu önlemek yerine körüklüyor olur. Dedikoduyu önlemek için yönetimin açık olması, bilgilerin doğru verilerek fısıltıya olanak bırakılmaması ilk şarttır. Dedikoduların verdiği zararlar genel olarak çalışanlara anlatılmalı ve kurallar açık belirtilmelidir. Buna rağmen dedikoduyu sürdürenlerle açıkça konuşmak, uyarmak gerekir. Yüzleşme önemlidir. Yine işe yaramazsa kınama, iş mekanı değişikliği yapılabilir. Son karar gerekirse başka elemanları kaybetmemek ve iş yeri ruh sağlığı, verimi için dedikodu yapan çalışanla yolları ayırmak olur.
Bu en eski iletişim yöntemini, büyük organizasyonlar da hala kullanmaktır. Bazen olumlu bazen olumsuz etkilerinden yararlanılır. Bir yalan öykü, bir söylenti ve bunların yayılan dedikodusuyla yerini kaybeden liderler, politikacılar tarihin yaprakları arasında bulunabilir. Yine aynı yapraklarda kargaşaya sürüklenmiş toplum öyküleri de bulabilirsiniz. Biraz derine inince görürsünüz ki, her şey bir söylentiyle başlamıştır. Bir bankanın batacağı söylentisini yayabilirseniz, yok edebilirsiniz. Tıpkı hiç güvenli olmayanını tersine bir söylenti ile baş tacı yapabileceğiniz gibi. Bireyden başlayıp, topluma yayılan dünyanın akışını etkileme gücü olan bir silah olabilir. Batışa gitmese de büyük maddi zararlara ve imaj kaybına uğrayan, dedikoduları düzeltmek için çalışan şirketler yakın tarihimizde var.
Dedikodu tehlikeli ve zor bir silahtır. Çünkü öncelikle dedikodu yapabileceğiniz diğerleri gerekir. Onları bulduğunuzda dedikodu birden size dönen bir silah haline gelebilir. Çünkü o her zaman kazananla kaybeden arasındaki bağdır.
Prof. Dr. Bengi Semerci