ANMAK UNUTMAK
İki
tür nokta var
Biri önüne ve ardına bakar,
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar.
ÖZDEMİR
ASAF
Still Alice (Unutma Beni) filmini izlediniz mi? Julianne Moore’un Oscar kazandığı unutmak zorunda olmayı çok iyi ama acı verici bir şekilde anlatan filmi? Daha önceleri de unutmak üzerine edebiyatlar, unutma üzerine savaşlar, unutma üzerine intikamlar, hayatlar kurulmuş. Kimi zaman unutulmaktan, unutmaktan yakınmışız kimi zaman unutamamaktan. Kimi zaman unuttuk diye suçlanmışız, kimi zaman unutamadık diye. Kimi zaman “unutacağım” diye haykırmışız, kimi zaman “unutmayacağız, unutturmayacağız”. Bazen unutmuş olmak zavallılık olmuş, aşağılanmış, bazen de unutamamış olmak. Doktorlara gitmişiz kimi kez “her şeyi unutuyorum” yakınmalarıyla, yine doktorlara gitmişiz “unutamıyorum” yakınmalarıyla ve her defasında hasta saymışız kendimizi.
Oysa hafıza beynimizin fonksiyonlarından biridir. Ne kalbimize uzanır yolu, ne de siyasi düşüncemize,
kişiliğimize. Yakınıyla, uzağıyla hafıza bir beyin fonksiyonudur işte. Beyni etkileyen önemli hastalıklarda istemesekte, dirensekte kaybolabilen, sıkıldığımızda, üzüldüğümüzde tüm karşı koymamıza, direnmemize karşın işleyen bir fonksiyonumuzdur. Hafıza yakın ve uzak geçmişi doğru olarak anımsayabilme yeteneğidir. Bazı hastalıklarda aşırı artma görülebilir. Bir düşünün hiç bir
şeyi unutamamak, her şeyi hemen anımsamak hoş olmasa gerekir. Bazı hastalıklarda
ise tamamen yitirebiliriz hafızamızı. Yani hiç bir şey anımsayamayız, hatta kim olduğunuzu bile. Hafıza yitimi bazen geriye doğru olur ve geçmişi unutursunuz. Sanki ardınızdaki kapıyı kapatıverirsiniz. Ama hep kapının ardında ne olduğunu merak ederiz. Bazen ileri doğrudur hafıza kaybı, yani eskileri anımsarsınız ama yeni öğrendiğiniz her şey belleğinizden hemen uçar gider. Kimi zaman hastalar hafızalarındaki bu boşlukları doldurmak için anılar uydururlar ve uydurduklarına inanırlar. Kimi zaman hastalık hafızanızda sadece belli yerlerde boşluklar yaratır. Ve yaşlanmanın, demansın belirtilerinden biridir unutma. Geçmiş parlarken, bugün anımsanamaz bir türlü. Depresyonda olduğu gibi, dikkat eksikliğinde olduğu gibi öğrenilenler çabucak unutulabilir. Bunların tümü hastalık göstergesidir. Bazı durumlarda güzel şeylerin tadını unutmaktan yakınırız. Demli çayın, güzel havanın, yaşamanın… Oysa unutmayı yanlış kullanırız. Tatları unutmamışızdır, sadece o denli üzgün, sıkıntılı ve depresyondayız ki o tatları alamaz, keyfini çıkaramaz haldeyizdir.
Unutulmaktan korkarız çoğu kez. Habire ardımızda bizi anımsatacak, unutturmayacak bir şeyler yaratmaya, bırakmaya çalışırız. Öncelikle ailemiz, dostlarımız sonra tüm dünyanın bizi unutmamasını arzularız. Aşık Veysel gibi bir gücümüz varsa alır sazımızı elimize “dostlar bizi hatırlasın” deriz. Ama böyle bir becerimiz yoksa içimizden sessizce diler ve çabalarız. Bir yandan birçok şeyi unutmaya çalışırken, yaşamımızdaki birçok insanı unutmayı arzularken unutulmamaya çalışırız. Unutulmak kadar unutmak da bizi korkutur. İnsanları, öğrendiğimiz bilgileri, yapmamız gerekenleri unutmaktan. Unutkanlıktan yakınırız, geçirmeye çalışırız, anımsamayı başarı sayarız ve sonra bir gün gelir yine unutmaya çalışırız. Hafızamızdan mucize bekleriz. İstemediklerimizi siliversin hemen ve istediklerimizin altını çizsin. En çok da biten sevdalarda ve yapılan hatalarda arzularız bunu. Oysa hatalar unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki tekrarlanmasın, ders alınsın, daha doğrusu yapılsın.
Ya sevdalar, sevdalar unutulur mu, unutulabilir mi? Peki unutulan şeye sevda denir mi? Sevda, masanın üstünde bırakılan gözlük, vapurdan inerken kendi yerinize iliştirdiğiniz şemsiye mi ki s unutulsun… Belki de unutma kelimesine yüklediğimiz anlamlardan kaynaklanıyor sevdaların unutulduğunun sanılması. Sevdanızı göremezsiniz, ulaşamazsınız, özlem olur, umutsuzluk olur ve unuttum dersiniz, öyle sanırsınız. Oysa duygularınız yerindedir, yer değiştiren duygularınızı verdiğinizdir. Bir anı, bir bakış, bir resim unuttum sandıklarınızın sevdalınızla birlikte hafızanızın uzaklarına gittiğini anlatır size. Bazen Sevdamı acı da olsa unuttum dersiniz, zaman geçer, başka sevdalar gelir ve anlarsınız ki unutulan sevda değildir. Sadece sevdanızı verdiğiniz kişi değişmiştir, sevda sizinledir, iyi ki de sizinledir ve unutulmamıştır. Çünkü sevda hep ihtiyaç duyacağınız bir duygudur.
Unutkanlık bir hastalık, unutulma ve unutamama adeta bir sevda sözü olmuş dilimizde. Bazen “unut beni, tüm yaşananları” demişiz şarkılarda, bazen de “unutma beni, unutama beni” diye adeta beddua etmişiz. Her şeye rağmen unutmamakta, hatırlamada yarar var acıları da, anıları da, insanları da, yaşananları da, bildiklerimizi de… Unutmayalım ki geçmişimizle yaşamayı öğrenip, daha güzel gelecekler için yeniden yeniden umutlar yaratabilelim.
Prof. Dr. Bengi Semerci