Söz konusu insan olunca, hepimizin bir fikri var. Eğer hele bir de “kişi kendinden bilir işi” diyerek yola çıkıyorsak, insanlık hepimizin uzmanlık alanı. Ruh sağlığı alanında yapılan yüzlerce araştırma ile sonuçlarını ispatlayamasak da, hepimizin bildiği demiyorum, “emin olduğu” öyle gerçekler var ki, ne dersek diyelim aksini kabul ettiremiyoruz. İşte onlardan bazıları:


Öfkeni içinde tutmaktansa, vur kır parçala!


Psikolojide unutmamamız gereken en temel gerçek, uçlardan kaçınmaktır. Öfkeyi ve aslında tüm diğer duyguları yaşamaktan kaçınıp yok saymak ne kadar insanı kendinden uzaklaştırıyorsa, diğer uca kayıp olabildiğine kendi odaklı yaşamak da o derece zarar verir. Öfkeyi uygun şekilde ifade etmenin onlarca yolu var; ama ne susmak ve küsmek, ne de önüne çıkan her şeyi yıkıp geçmek bunlardan biri değil.


Başarmak için inanmak yeter!


Bu cümleye vurgu yapan yüzlerce kendini geliştirme kitabı bulabiliriz. Üstelik çoğu da en çok satanlar listesinde bir süre kendine bir yer edinmiştir. Başarmak için inancın yeteceği düşüncesi, insanı bir süre iyi hissettirir. Umut vaad eder. Gel gör ki çok uzun sürmez. Çünkü insan denen varlık, duygu, düşünce, beden ve sezgileri ile bir bütündür. Kendini yalnızca inançta konumlardırmak da yine kutuplu düşünmenin içersinde yer alan temel bilişsel hatalardan biridir.


Düşünce gücünle kanseri bile yenebilirsin.


Bir önceki ile tam tamına aynı sebeplerle yanlış olan bir inanış. Üstelik de insanın üzerinde öyle bir baskı yaratır ki, bu stres altında çok daha başka rahatsızlıklara yakalanma ihtimalini bile tetikleyebilirsiniz.


Beni kollarını kavuşturarak dinlediğine göre kendini kapatmış, üstelik de kahverengi giydiğine göre güvenilmez biri demektir.


Dış görünüş, beden dili, renk seçimi üzerine karakter tahlili yapanların sayısı tahmininizden çok daha fazladır. Seçimler ancak seçenin süreçlerini biliyorsanız analamlıdır. İnsanların açıkça söyledikleri sözlerden bile onları tam olarak tanıyabilmek mümkün değilken, renkler ve beden diliyle onlar hakkında yargılara varmak ancak kendi kendimizi kandırmak olur.


Beni bu kadar çok kıskanıyor olması bana olan aşkının göstergesi.


Sizi bu kadar çok kıskanıyor olmasının inanının sizinle hiçbir ilgisi yok. Kıskançlık da diğer tüm duygular gibi reddedilmemesi gereken son derece doğal bir duygudur. Ancak birisi eğer bir başkasını kısıtlayacak, ona ve kendine zarar verecek ölçüde bu duyguyla yaşamını  sürdürüyorsa kesinlikle psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor demektir. Bu ancak kişinin kendi geçmiş yaşantıları, ruh durumu, akıl sağlığı ve yaşamına olan etkisi değerlendirilerek “doğal” kabul edilebilir.


 


Bunlar birçok kişinin hiç şüphesiz kabul ettiği yargılar. Ancak ne yazık ki, durumları yanlı ve dolayısıyla yanlış ele almalarına neden oluyor. Gelecek ay psikologlar ve terapiye ilişkin mitlerle görüşmek üzere…


 


Uzman Psikolog Derya Gülterler

rssyoutubeinstagram
Facebooktwitterlinkedinmail