Hemen her çocuğun öyküsü iki erişkinin birlikte olmaya karar vermeleriyle başlar. Toplumsal gelişim ve kurallar nedeniyle bazı farklı durumlar olmakla beraber, iki erişkinin verdiği ‘evlilik’ kararı aynı zamanda dünyaya bir çocuk getirmeye ve anne-baba olmaya karar verdiklerini de gösterir. Gerçekte evlenmiş olmak, anne-baba olmak için yeterli midir? Ana babalık, özellikle de annelik bir içgüdüden çok, öğrenilmesi gereken önemli bir iştir. Bir çocuğu büyütmeye başlamak, anne-baba olmaya kendini hazır hissetmek ve karar vermekle başlar. Yaş olarak bir zaman belirlemek zordur. Genç yaşta kendini ruhsal olarak bu göreve hazır hissedebilen kişiler olabileceği gibi, bu duygu daha ileri yaşlarda da oluşabilir. Ama bazen insan kendini hiçbir yaşta bu sorumluluğu almaya hazır hissedemeyebilir.
Çiftlerin bu sorumluluğu alabilmeleri için, ruhsal olarak kendilerini hazır hissetmenin yanı sıra; evliliğinden, ekonomik koşullarından, iş ve ev içindeki huzurundan emin olması gerekir. Çünkü anne-babalık süreci bir kez başladıktan sonra geri döndürülemeyen ve ömür boyu süren bir süreçtir. Ruh sağlığı yerinde bir çocuk yetiştirmenin birinci koşulu hazır olduğunuz ve istediğiniz zamanda anne-baba olmaktır. Bir bebeğin istenerek, hazır olarak dünyaya gelmesi, çocukluk ve erişkinlik dönemindeki ruh sağlığını etkileyecektir. Aynı zamanda anne babaların da bu işlevlerini sağlıklı ve doğru yapabilmelerinin temelini oluşturur.
Gebelik sırasında annenin yaşadığı koşullar, bebeği ne kadar istediği ve bebeğe ilişkin duyguları bebeğin ruhsal açıdan sağlıklı gelişmesindeki ikinci adımdır. Annenin, huzurlu, mutlu ve sıkıntısız geçireceği gebelik, bebeğin anne karnındaki gelişimini olumlu etkileyecektir. Bebeğe hazır olan anne, karnında bebeğinin büyümesini bu dinginlikle bekleyecek, böylece de bebek daha anne karnında gereksiz bir gerginlikle karşılaşmayacaktır. Kendisini hazır hissetmeyen anne, beklemediği bir zamanda bu sorumluluğu almak zorunda kaldığında, hamilelik sürecini endişe içinde sürdürecektir. Anne karnındaki bebek, gelişiminin her döneminde içinde büyüdüğü bedenin bu endişeden oluşan her değişikliğini yaşamak zorundadır. Özellikle hamilelik planlanmadan oluşmuşsa, anne mutsuz ve isteksiz olacaktır. Annenin bu ruh hali hem hamilelik sürecinde, hem de doğumdan sonra bebeği olumsuz etkileyecektir. Anneliğe hazır olmayan ya da isteği dışında hamile kalan kadın, gebeliğin bedeninde yarattığı değişikliklerden korkacak ve hoşlanmayacaktır. Bu beğenmediği değişikliklerden bebeğin sorumlu olduğunu düşünen annenin bebeğiyle olan ilişkisi daha gebelik döneminde sorunlu başlayacaktır.
Anneliğe hazır, isteyerek gebe kalan bir annenin gebeliği sırasındaki yaşamı da bebeğin ruh sağlığını etkiler. Ekonomik sıkıntıların yoğun olduğu bir döneme rastlayan gebelik, annenin beslenmesinden başlayan bir dizi fiziksel sorunun yanı sıra annenin hem kendi yaşantısı hem de doğacak bebeğinin bakımı ve geleceği için endişelenmesine neden olur. Bu endişe ve onun oluşturacağı sıkıntılar anne kadar bebeği de etkiler. Benzer şekilde ev içinde karı-koca arasında ya da ailelerle olan tartışmalar annenin sağlıksız bir gebelik geçirmesine neden olur. Sıkıntılı bir iş yaşamı da annenin gebelik sırasında stresli olmasına ve bebeğin etkilenmesine neden olur. Bu nedenlerle gebelik süreci sadece anneyi etkileyen bir süreç gibi görünmesine karşın, babalar başta olmak üzere kadının çevresindeki herkese görevler düşmektedir.
Bebek dünyaya geldikten sonra anne- bebek arasında sağlıklı bir ilişki kurulabilmesi için annenin gebeliğe, bebeğe bakmaya hazır olması ve gebelik sürecini mutlu, rahat geçirmesi gerekir. Ruh sağlığı yerinde bir çocuk yetiştirmek ve iyi anne-baba olabilmek için birinci şartın kendimizi hazır hissettiğimizde ve gerçekten istediğimizde bir bebek sahibi olmaya karar vermek olduğunu bir kez daha vurgulamakta yarar ver. Sonraki aşama ise bedenen,ruhen ve toplumsal olarak sağlıklı bir çocuk yetiştirmeyi öğrenmektedir.
Prof. Dr. Bengi Semerci