Dünyaya gelirken ilk ağlama sesi bizim için acının, ailemiz için yaşadığımızın bir göstergesidir. Oysa gerçekte ciğerlerimizin açılması için gerekli basit bir olgudur. Varlık nedeni korneanın kurumamasını engellemek ve gözü enfeksiyonlardan korumak olan gözyaşımızın, gözlerimizden akması, yani ağlamak niçin bu kadar çok anlam taşır? Ağlamak kimi zaman zayıflığın göstergesi kabul edilip utanılır, kimi zaman duygusallığın belirtisi olarak alkışlanır. Bu sorunun yanıtı ne zaman, nerede ve niçin ağladığımızda gizli olsa gerek..

Kimi insan herşeye ağlayabilir. Güzel bir görüntü, hüzünlü bir öykü kolayca ağlamasına neden olabilir. Kimi insan ise “En son ne zaman ağladığımı hatırlamıyorum” diyerek kolayca ağlayamadığından yakınır. Bazen hiç istemediğimiz halde gözlerimizden yaşlar akar, nazen ağlamayı çok istesek bile tek bir yaş akıtamayız. Ama uygun olmayan zamanlarda, örneğin iş yerinde yönetici ile konuşurken ya da bir topluluğun önünde konuşurken göz yaşımızı durdurmayı isteriz. Bütün bunları anlayabilmek için niçin ağladığımızı öğrenmek gerekiyor.

Ağlamanın anlattıkları
Yeni doğduğumuzda ağlamak tek dilimizdir, büyüdükçe ikinci dilimiz olur. Bebekken açlığımızı, susuzluğumuzu, rahatsızlığımızı ağlayarak anlatmaya çalışırız, başka dilimiz yoktur. Sonra konuşmayı öğreniriz, ağlamak kızgınlığımız olur,çaresizliğimiz olur, tutturmamız olur. Büyüdükçe yetilerimiz artar. Ama değişmeyen tek şey kalır elimizde. Dil becerimiz yetmediğinde, konuşmayı beceremediğimizde akar yaşlar, ve dile gelir, acı söyler, mutsuzluk söyler, huzursuzluk söyler, korku söyle ama illa ki çaresizlik söyler. Ne zamanki güç yetmez, ne zamanki sabır yetmez, ne zamanki dil bilgisi yetmez ağlarız. Ağlarken de umudumuz karşımızdakinin göz yaşlarımızı okuyabilmesidir. Bazen okunur, bazen okunmaz.Bazen de yanlış okunur. O yanlış okumanın bir anlamını çocukken, bebekken, küçücükken keşfediveririz: Gözyaşı bir silah olabilir. İşte hem bizim, hem karşımızdaki için tehlike başlar. Bizim riskimiz emeksiz başarının yolunun ağlamak olduğunu sanmaktır, karşının riski en sevdiği varlığın gözyaşına teslim olmak, teslim olmak ve birgün yorulmak.Bu alışkanlık büyüdüğümüzde de devam eder ve gözyaşlarımızın koruyacağını sandığımız sevgilerimizi, gözyaşlarımızla kaybettiğimizi fark ettiğimizde yine yaşlara boğuluruz. Onlar gerçek gözyaşlarıdır, anlamlıdırlar anlamlı olmasına ama, timsah gözyaşlarının gölgesinde anlamlarını yitirmişlerdir…
Gözyaşı anlamlı olabilir
“Gözyaşlarına boğulmak”, “Hep gözüyaşlı gezmek”, “Vara yoğa ağlamak” sık kullanırız. Kullanırız da aslında farklı farklı anlamlar yükleriz. Durup dururken, bir neden yokken ağlamanın, sulu gözlülük değil de, depresyon olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. Getirmeyiz çünkü gözyaşı romantizmdir, gözyaşı özeldir, gözyaşı kutsaldır ve hastalık belirtisi olamaz. Oysa bazen hastalık gözyaşıdır ve nedensiz ağlamanın gerçek nedeni depresyonundur, gözyaşı kadar bizim olan sorunumuz, çözülmezse yaşımız kurtacak hastalık. Yaşlanmanın, akli melekelerini kaybetmenin sonucu, nedensiz ağlama belki de kendine ağlama.

Ağlama üzüntü değildir her zaman. Çünkü sevinçten de ağlarız. Sevindiğimizde gözlerimiz kururda onları korumaya mı çalışırız, ağlama gülmenin karşıtı değil bir çeşidimidir yoksa, ya da sevindiğimizi sandığımız şey bize bir hüznü mü hatırlatır? Hani çocuğumuz evleniyordur, mutludur ve biz ağlarız. Ağlama nedenimizi “mutluluk” olarak dile getiririz. Acaba çocuğumuzun mutluluğu kendi mutsuzluluğumuzu mu anımsatır, yaşlandığımızı mı, ölümün yaklaştığını mı, geçen tüm yaşamımızı, başarımızı, başarısızlığımızı, yani bizi mi? Ağladığımız nedir bilirmiyiz gerçekte ama ağuyu akıtır ve rahatlarız.Kimi kez ne kolaydır ağlamaktan gülmeye,gülmekten ağlamaya geçmek.Duygunun dışa vurumudur sonuçta ikisi de, yerinde, yeterli ve gerekli olduğunda.

Tüm toplumlar kadınlara ağlama izni verirken, erkeklerin elinden almıştır. Çünkü ağlamayı bir çeşit zayıflık olarak tanımlamıştır. Oysa acı, mutluluk ya da üzüntü gibi duyguların dışa vurulmasından doğal ne olabilir ki..Ağlamak insanı rahatlatır. Ama ağlayan birinin yanonda olmak genellikle sıkıntı yaratır. Çünkü ne yapacağınızı bilemezsiniz. Eğer ağlayan kişiyi tanıyor ve ağlamayı bir silah, ikincil bir kazanç olarak kullandığını öğrenmişseniz işiniz biraz daha kolaydır. Yoksa ağlayan birinin yanında hissedilen genellikle çaresizliktir ve çaresizlik dudaklardan “Ağlama” demek şeklinde dökülür. Çoğu kez işe yaramaz. Ağladığını fark etmemiş gibi yapmak, onu umursamadığınız duygusu ile daha çok ağlatabilir. Yapacağınız en iyi yardım destektir. Bu destek ağlayan kişiyle olan yakınlığınıza ve konumunuza bağlıdır. Çok yakın olduğunuz birine hiç konuşmadan sarılmak işe yarayabilir. Ama iş yerinde iş arkadaşınıza ya da çalışanınıza sarılma bir çok açıdan sorun yaratabilir. Onun yerine elinizi omuzuna koymak, elini tutmak gibi konumunuza ve iş yeri kurallarınıza göre bir destekte bulunabilirsiniz.Ağlamasını kesmeye çalışmak yararlı olmayacakdır. Bırakın ağlasın. Ama bu “Senin için ne yapabilirim?” sorusunu samimi bir şekilde sormanızı engellemesin. Sorunu anlamaya çalışıp, yardım etmek, işle ilgili ise çözmek, ağlayabileceği daha sakin bir yer bulmak hep yardımın bir parçasıdır. Ama unutmayın ağlamaya neden olan depresyon ya da anksiyete ise yapabileceğiniz en büyük yardım bir psikiyatriste yönlendirmek olacaktır. Ağlayan ve ağlamasını durduramayan kendinizseniz başka şeyler düşünmek, bazen komik birşeyler izlemek ya da bir dergiye bakmak ağlamayı durdurabilir.

Olmazsa durdurmanın çaresini aramalı insan, yaşam ağlayarak geçmeyecek kadar güzel ve tek nedeni kader olmamalı hep ağlamamızın.Gülmenin bir şans olmadığı gibi. Hiç akmıyorsa gözyaşın, göz sağlığına bakmak kadar yüreğine de bakmalısın; kurumuş mu, mikrop girmiş mi, hasta mı, göremez ,duyamaz olmuş mu diye.İster hastalık belirtisi olsun,ister sahte, ister iç acısı, ister aşk acısı yine de Sezen Aksu’ya kulak vermek gerek:
Ağlamak güzeldir Süzülürken yaşlar gözünden, Sakın utanma. Ağlamak; öfke, delice
nefret ,Doruklarda aşk, doyumsuz sevinç, Kahreden keder kısaca hayat …

Prof. Dr. Bengi Semerci

rssyoutubeinstagram
Facebooktwitterlinkedinmail